Türkiye Marka Olmayı Başaramadı! Konuk yazar bölümümüzde bu hafta turizm dünyasının değerli müteşebbisi Serdar Aliabet beyi köşemize taşıdık Harbiye’deki ofisine konuk olduğumuz Serdar Aliabet Bey ile turizme nasıl başladığı, turizm dünyasındaki çalışmaları ve hedefleri üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Bizi kendi şık ofisinde ağırlayan Serdar Bey’in beyefendiliğini ve zekasıyla krizleri fırsata çeviren işadamı yönünü görünce bugünkü başarısının ne kadar yerinde olduğunu anladık.
Suriyeli bir baba ve Türk bir annenin evladı olarak dünyaya gelen Serdar Bey’i biraz yakından tanıyalım istedik…
Turizm işine girmeye nasıl karar verdiniz?
Ben aslında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünde mezunum. Söylediğiniz gibi babam Suriyeli ancak o da Türkiye’de eğitim görmüş, doktor olmuş ve annemle de bu vasıtayla tanışmışlar. Daha sonra beş yaşıma geldiğimde babam bizi Suriye’ye götürdü. Beş yaşına kadar Türkiye’deydim. Oraya gittiğim zaman birinci dilim Türkçe idi, ancak sonradan Arapça’yı da öğrendim. Lise sona kadar Suriye’de eğitim gördüm ve üniversite eğitimim için Türkiye’ye geri döndüm.
Türkiye Marka Olmayı Başaramadı! Bu işe nasıl girdiğime gelince, öncelikle şunu söyleyebilirim ki meslek olarak turizm gibi bir mesleğin varlığından haberim yoktu. Üniversitelerde okutulan bir meslek olduğunu bile bilmiyordum. Üniversite ikinci sınıfta, Özal’ın bu Arap furyası dönemindeArapça bildiğim için bir rehberlik deneyimim olmuştu. Yaz aylarındaydık ve o zamanlar Tarabya çok popülerdi. Ancak bu mevzu bu şekilde kapanmıştı ta ki üniversiteden mezun olup askerliğimi yapana kadar… Askerden geldikten sonra dış ticaret ağırlıklı, özellikle Araplar’la olan ticareti yapmaya başladım. Bir bakıma simsarlık gibi, Arap tüccarlığı gibi… Her şey oradan başladı ve daha sonra Canan Hanım’la tanıştım. Onunla birlikte böyle bir şirket açtık. Asıl hoca o zaten diyebilirim, ondan öğrendim her şeyi. Ancak önde görünen kişi benim, daha doğrusu işin animasyon kısmını yapan benim. Çok zor bir mesleğe girdim. Daha doğrusu meslek keyifli ancak Arap dünyasıyla çalışmak çok zor…
Sizi biraz da bu sahaya iten farklı iki kültürü de bünyenizde sindirmiş olmanız olmuş sanırım…
Kesinlikle… İki milleti çok içinden hatta damarlarımda tanıdığım için hedeflerime ulaşmamda bana kolaylık sağladı. Ancak yine de Arap dünyası oldukça zor bir iş alanı; turizmde de ticarette de diğer sektörlerde de bu gerçekten böyle… Arap dünyasıyla çalışmak ayrı bir yetenek ve emek istiyor
Türkiye Marka Olmayı Başaramadı! Ancak asıl önemli olan, bu işin içine girip bir fark yaratabilmek. Benim avantajım Arap olduğum kadar aynı zamanda Türk kimliğine de sahip olmamdı. Durumu kısaca ‘Arap işi yapalım ama Arapvari yapmayalım’ diye bir sloganla özetleyebiliriz aslında. Eksik kalan yanlarımı da Türkiye’de aldığım eğitimle tamamladım. Ancak bu iş biraz da kişilikte bitiyor. Ben bu işe hiçbir zaman salt maddi olarak bakmadım. Bir kere yaptığım işi başardığım zaman çok keyif alıyorum. Para kazanabilirim, kaybedebilirim ancak başarının bana yaşattığı haz apayrı bir şey. Bu yola ilk çıktığımda hayalimde beş bin kişiye ulaşabilir miyim vardı… O beş yılın üstünden on yıl geçti ve bugün altmışbeş bin kişiye ulaştık. Şimdi bu yıl yüz bine ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Bugün Türkiye’ye yüz bin Arap getirebilmek Avrupalı’nın ya da Rusların bir milyonuna bedeldir, çünkü çok zor… Bireysel, duygusal ve sözlerini tutmayan bir pazarın içinden sıyrılıp bugüne gelmek gerçekten çok zor… Karnak Travel bana göre bugün bir acente olmaktan çıkmış durumda. Yurtiçi ve yurtdışı çalışanlarımız 175’i buldu. Güzel bir yolda olduğumuzu hissediyorum. Bakalım, hedeflerimiz daha büyük.
Türkiye Marka Olmayı Başaramadı! Siz bu işte yüreğinizi ortaya koyarak bugünlere gelmiş ve diğer rakipleriniz arasından sıyrılmışsınız…
Evet, bu işi hissederek ve hep bir yenilik daha getireyim çabasıyla yapıyorum. Ben bu ülkeyi Araplara nasıl daha çok sevdiririm ve nasıl daha güzel gösterebilirim diye çalışıyorum. Ve bu konuda ülkeye bir katkım olduğuna da inanıyorum. Ülkemizde Araplara sürekli bir tepki var ancak onların turizm alanındaki katkısını kaldırdığımız anda her şey çöker. Baktığımız zaman bizim kişiliğimize ve kültürümüze çok ters düşen bir toplum. Ancak bir Amerikalı, bir Fransız, bir İngiliz bu adamları getirebilmek için onları kabullenebiliyorsa demek ki işin ticaretine bakıyorlar. Biz de ona göre düşünmek zorundayız. Allah bütün peygamberleri farkındaysanız Araplar’a indirdi. Uğraştı uğraştı baş edemedi onlarla. Amerika uğraştı, Sovyetler uğraştı kimse baş edemedi. Ben niye uğraşayım ki, Tanrı’nın yapamadığı bir şeyi ben mi düzelteceğim?
Turizm sektörü başta olmak üzere pek çok alanda hizmet veriyorsunuz. Başka neler yapıyorsunuz?
Yaklaşık 9 aydır hizmet veren, Suriye ve Arap mutfağı üzerine bir restoran denememiz oldu. Aksaray’da bu tarz hizmet veren başka restoranlar var ancak biz “İyi yemek yemek istiyorum” diyen müşteriye hitap etmek istedik. Mutfak işinden çok anlamam ama böyle bir işe girdik ve çok da keyif aldım. Türkiye Marka Olmayı Başaramadı!
Restoranımızı Osmanbey’de açtık. Güzel Arap yemeklerini Türkler’e tattırmak istiyorum.Aslında onlarla damak zevklerimiz çok yakın. İnsanlardan da çok olumlu geri dönüşler aldık. Ve dünyada şu an adetleri, gelenekleri, görenekleri ve ağız tadıyla olsun Türkiye’ye en çok benzeyen ülke Suriye’dir. Bir tek dil farkı var. Onun dışında neredeyse tamamen Türk kültürünü almışlar, çok benzerliklerimiz var.
Sizi her fırsatta doğaya çok önem veren bir turizmci olarak gördük. Sizce Doğamızın nimetlerinden turizme dönük olan kısmından yeterince faydalanabiliyor muyuz?
O konuda bence doğaya fazlasıyla zarar veriliyor. Ama turizmcinin de böylesi işine geliyor. Bence bu tamamen ticari bir konu… Tüccarlar daha çok faydalanıyor bu işlerden, bize de pazarlamak kalıyor. Ama doğa fazlasıyla zarar görüyor. Ancak ben buna burada bir Serdar kişiliğimle katılıyorum. Menfaat açısından bakınca o işin farklı bir boyutu. Ancak neyi tercih edersiniz diye sorarsanız, kesinlikle doğayı korumayı tercih ederim. Ondan da para kazanılmasın!
Sektörde yaşanan büyük sıkıntılar neler?
Sektörün geneline şöyle bir baktığımız zaman Arap pazarında altın çağımızı yaşıyoruz diyebiliriz.Belirtmek isterim, ben ısrarla Arap pazarı diyorum. Bazıları Ortadoğu lafını kullanır. Ortadoğu coğrafyası dediğimiz zaman; İran, Lübnan, Filistin, Suriye, İsrail, Irak’ı kapsar. Ama Arap coğrafyası dediğimiz zaman; Ortadoğu, Kuzey Afrika, Körfez bölgesi de dâhil olur. Dolayısıyla Arap pazarı dediğimiz zaman 18 ülkeden bahsetmiş oluyoruz. Bu çok ciddi bir potansiyel ve çok büyük bir pazar… Bence Türkiye altın dönemini onlarla yaşıyor. Diğer pazarlarda ise bir hayli inişler var ve bunun yerini Arap pazarı dolduramaz. Bu durumun olmaması lazım, çeşitlilik her zaman daha iyidir. Mesela Rusya krizinden sonra özellikle Antalya bölgesi çok etkilenecek. Çünkü yaklaşık iki buçuk milyon Rus gelmeyecek. İstanbul’da ise korkunç tırmanan bir yatak kapasitesi var. Sürekli yeni yerler açılıyor ancak yolcu sayısı sabit. Değişemez de… Çünkü yeni havaalanı bitene kadar İstanbul’a gelen yolcu kapasitesi değişmez. Bu yüzden büyük bir rekabet olacak. Bu da fiyatlara yansıyacak ve fiyatlar düşecek. Fiyat düştüğü zaman kalite düşecek. Biz senelerdir ülke olarak marka olamadık. İstanbul bugün dünyada aranan bir marka olamadı! Mesela en basitinden Dubai dediğimiz zaman bir marka oldu, üstelik Dubai anca bizim Taksim kadar. Biz onu beceremedik. Bu marka işini başarabildiğimiz zaman bizim şartlarımız geçerli olacak. Şu an yurtdışının şartları geçerli. Piyasayı istediği gibi yönlendiriyor ve kızdığı zaman durduruyor. Şu an İstanbul’da gerçekten Amerikalı, Avrupalı Japonyalı turist potansiyeli çok çok az. Tabii bunun siyasi sebepleri de var. 2015’te umarım şu kurduğum tablo o kadar kötü olmaz. Ancak çok umutlu değilim. Ancak Arap pazarında daha da artış olacağına inanıyorum.
Türkiye Marka Olmayı Başaramadı! Sizce sektörün iç ve dış pazarda gelişmesini tehdit eden unsurlar için yapılabilecek bir şey var mı?
Tanıtımda pek eksiğimiz yok. Tanıtımda oldukça iyiyiz. Bizim siyasi olaylarımız turizme çok fazla etki ediyor. Ondan sıyrılabilsek ve arada kalmasak çok daha iyi olacak. Bu maalesef sanayimizi de etkiliyor. Mesela bir işadamı kızdığı zaman hem ülkeden vazgeçiyor hem de Türk mallarından… İşte bu bizim bir marka olamayışımızdan kaynaklanıyor. Ne zaman bir marka olabilirsek o zaman bizden vazgeçemeyecekler. Bence biz asıl bunu bulmalıyız: “Nasıl marka haline gelebiliriz?”
Bundan sonraki hedefleriniz neler olacak?
Dediğim gibi 65 bin yolcuyu tamamladım. Bir sonraki sene bir sıçrama yapıp 100 bin Arap getirmeyi planlıyorum. Malum dizilerimizin Arap dünyası üzerinde müthiş bir etkisi var. Bunu çok iyi değerlendirmemiz lazım. Bu anlamda kendi adıma 2015’ten yana iyimserim. Ülkemizde huzurlu bir sene geçirdikten sonra, biz zaten kendi sektörümüzde ileriye doğru gideriz.
Bir ağabey ve her fırsatta güzel yatırımlara imza atmış deneyimli bir turizmci olarak başarıya giden yolda genç meslektaşlarınıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Türkiye Marka Olmayı Başaramadı! Öncelikle yaptığınız işi sevmeniz gerek. Ve başkaları gibi yapmamak… Hep kendi renginizi belirlemeniz lazım. Mesela bundan 5-6 sene önce Arabistan’da gümüş dizisi yayınlandığında bir şey yakaladım. İnsanlar dizinin çekildiği yalıyı gezmek istiyorlar. Gittim, yalıyı 3-4 aylık kiraladım. Sonra müze olarak açtım. 11 bin kişi ziyaret etti. İşte bu yaratıcılık… Belki bir keşif yapmıyorum ama farklı bir şey yakaladım. Hem karşı tarafa zevk veriyorum hem de rakiplerimden farklı bir nokta yakaladım. O yalı bir tane ve o yalıdan o yalıyı bulamazsın. Bu sektörde hep istediğim ilklerden olmak… Dolayısıyla kim bu işi yapmak istiyorsa -özellikle Arap pazarı için söylüyorum- onduk yüz olduk ama hepsi birbirinin aynısı. İsterdim ki birisi bizimle yarışsın. Fakat nasıl desem, bu biraz ‘Arap işini Arap gibi yapmak’ oluyor.
Türkiye Marka Olmayı Başaramadı! Örneğin bu ofisin ihtişamını görüyorsunuz. İnsanlar bunları havaya atılmış para gibi görüyor ancak öyle değil. Ben sonuçta komisyonculuk yapıyorum ve tüm bunların geri dönüşünü zaten aldım. Ben kazanacağım ki çalışanlarım da kazansın, daha istekli çalışsın. Çünkü sonuçta bu bir ekip işi… Şirketi taşıyan ekibidir ancak kaptan da onlara ortak olmalıdır. Hiçbir şey bireysel değildir…