Öldüren Cazibe

Ünlü komedyen Cem Yılmaz’la parmak ısırtan ilişkisi, boyunu geçkin kızları, kusursuz fiziği, enfes sesi ve yüksek enerjisinin toplu halde gündeme taşındığı son günlerde, özellikle de röportaj sorularımıza verdiği samimi cevapların akabinde, belki de yazılı basında nazar boncuğu emojisi kullanımının tam sırasıdır!

Öldüren Cazibe! Mitolojik bir destana göre su perisi Daphne, kendisine deli divane aşık Apollon’dan kaçmaktan yorgun düştüğü esnada yardım için babası  deniz tanrısına yakarır ve adım adım bir ağaç formunu alır: Önce ayakları toprağa bağlanır, ardından gövdesi kabuklarla kaplanır, kollarından dallar fışkırır, saçları yerini yapraklara bırakır. Yaşadığı dönüşüme rağmen büyüleyici görünümü ve üstün nitelikleri hala aynıdır; yaz-kış yemyeşil kalır, yapraklarından yapılma taçlar ödül olarak kahramanlara takılır, asırlardır ölümsüzlük ve başarının sembolü şeklinde anılır…

Şayet adlarının, kişilerin benlik ve kaderlerine etkisinden haberdarsanız konuyu nereye getireceğimizi anlamışsınızdır. Nitekim ismiyle müsemma tabirinin doğuşuna yol açan bu tesirin yansımalarına, kapak konuğumuz Defne Samyeli’nin hikayesinde de alenen rastlanır. Antik Yunan ilahelerini kıskançlıktan çatlatacak güzelliğinin modern çağın nice Apollon’larını serseme çevirmesi bir yana, bir zamanların aranılan ‘anchor woman’ı, şimdilerin ‘show girl’ünün bitmez tükenmez meziyetleri ağaç dalları misali farklı yönlere dağılıp budaklanır. Sunuculukla adım attığı kariyer basamakları haber spikerliği döneminde zirveye tırmanır, gazetecilik, oyunculuk, şarkıcılık derken, eğitim ve yetenek destekli karakterine yıllar yılı sayısız başarıyı tattırır. Tıpkı dört mevsim rengine sahip çıkan malum bitki gibi, ekranla tanıştığı 1991 senesinden beri, yani tam 68 mevsimdir o da hep capcanlı, ışıl ışıldır. Fizik kanunlarına aykırı biçimde gitgide gençleştiğini düşününce, ileride ölümsüzlüğün simgesi tanımıyla literatüre girmesi, sanıyoruz ne sizi ne de bizi şaşırtır…

Öldüren Cazibe! Ünlü komedyen Cem Yılmaz’la parmak ısırtan ilişkisi, boyunu geçkin kızları, kusursuz fiziği, enfes sesi ve yüksek enerjisinin toplu halde gündeme taşındığı son günlerde, özellikle de röportaj sorularımıza verdiği samimi cevapların akabinde, belki de yazılı basında nazar boncuğu emojisi kullanımının tam sırasıdır!

 

Son aylarda, adeta içinizdeki tüm renkleri birer birer etrafa saçıyor gibisiniz. Bir yandan oyunculuk, diğer taraftan şarkıcılık performansınızla göz dolduruyorsunuz. Görünümünüz desek, resmen 20’lik Defne’ye taş çıkartıyor! Üstelik, ablaları gibi durduğunuz iki genç kızınız ve harika bir ilişkiniz var… Bizce, tadından yenmez bir tablonun merkezindesiniz. Siz yaşamınızın bu evresini nasıl özetlersiniz?

Üretken, hevesli, neşeli ve mutlu hissettiğim bir dönemdeyim. Sadece beni heyecanlandıran ve mutlu eden işleri yapmak gibi bir kuralım var, kendimi bildim bileli taviz vermedim bundan. Bu uğurda bazen taşların yerine oturmasını beklemek ya da gönlünün her konuda ne istediğini anlamak için kendini nadasa yatırmak gerekiyor. Kendimi çok dinler, kendime zaman veririm. Son bir sene çok beklenmedik şekilde gelişti benim için, getirdiği tüm sürprizler için şükran doluyum.

Öldüren Cazibe!

Şarkı söylemek, çocukluk hayaliniz. Hatta içinizde ukde kalmış bir konservatuar meselesi de var… Geçtiğimiz yıl itibarıyla mekanlarda sahne almaya başlayarak, belki de küçük Defne’yi en çok istediği şeye kavuşturdunuz. (Bir diğer hayaliniz Broadway müzikalini saymazsak!) Dinleyicilerle birebir etkileşim kurmak size neler hissettirdi?

Doğrusu şu: Şarkı söylemek çocukluk hayalim değil, çocukluktan beri yaptığım, hatta olduğum şey. Sahnede olmak, yüzlerce hatta binlerce kişiye şarkı söylemek benim hayalimdi esas. 20’li yaşlarımda çıkardığım albüm sonrası o zamanki müzik sektörünün bana dayattığı şartları sevmedim. Televizyondaki şov programım ve canlı yayınlar beni çok besleyen işlerdi. Dolayısıyla müzik iş yapmaktan vazgeçtim, sadece aşk olarak kaldı. Müzikal tiyatro benim için büyük tutkuydu, hala öyle. “Broadway’de sahneye çıkmıyor olsam da eğitim almamın önünde ne engel var ki” diyerek, televizyon haberciliği dönemimde yıllarca yazları New York’ta Bruce Kolb’dan şan ve müzikal eğitimi aldım. Aklımın bir köşesinde, bir yerde sadece kendi eğlencem ve keyfim için canlı müzik yapmak hep vardı. Baktım ki ABD’ye hemen dönmüyorum, buradayım bir müddet, tekliflerden birini değerlendirdim; eğlenmek için en çok gittiğim, hatta konuk olarak hep sahneye çıktığım kulübü seçtim. Bir tek provayla sahneye çıktım. Ve anladım ki zaten ben ezelden beri bunu yapmalıymışım. Üç saatten fazla sahnede kalıyorum, büyük efor gerektiren bir repertuvarım var, her performansta sağlam kilo veriyorum. Ama hazzı öyle büyük ki zerre yorulmuyorum.

Öldüren Cazibe!

Sahne programlarına kışın da devam edeceksiniz, değil mi?

Evet, başladığımız günden itibaren beni mahçup edecek kadar büyük bir ilgi ve talep var. Ne mutlu bize! Çok keyifli bir yaz geçirdik. Alaçatı’da bir dizi konser verdik; ortam, misafirler, ekipçe ortaya koyduğumuz işten aldığımız keyif, hepsi harikaydı. Kış sezonunda da Türkçe ve İngilizce farklı repertuvarlarla farklı kulüplerde sahnede olacağım. İngilizce ağırlıklı, yabancı pop, rock ve caz parçalarına da yer verdiğimiz alternatif yeni bir programla ekim ayında başlıyoruz. Sevdiğim bütün şarkıları söylemek istediğim için bu iş daha çok çeşitlenir gibi görünüyor.

 

İleride yine bir albüm çalışması yapmayı düşünüyor musunuz?

Şu anda zaten single ve albüm çalışması içindeyiz. İnce eleyip sık dokumak gerektiğine inanıyorum. Gelmiş geçmiş en usta isimlerin kalbinden çıkmış, en iyi vokallerden duyduğumuz şarkıları sahnede söylemenin keyfine öyle vardım ki… Benim üstüme de tam oturacak, benden yıllarca dinlenecek şarkılarım olduğunda albümü çıkarmayı isterim, daha azıyla değil. O da şans işi biraz; olmazsa olmaz, olursa ne şahane olur.

 

Oyunculuk, gazetecilik, şarkıcılık, sunuculuk, spikerlik… Hepsini layıkıyla deneyimlemiş biri olarak, hangisinin en çok hangi yönünüze hitap ettiğini söylersiniz?

Onların hepsi benim. Bunda şaşılacak bir şey olduğunu düşünenlere şaşırıyorum mesela. Kendimi bildim bileli, bir grup insanın karşısına bir performansla çıkmak benim için dünyanın en doğal şeyi oldu. Yaptığım bütün işlerin özü aynı: Kitleyle iletişim. İster söz, ister ses, ister yazı, ister oyunla… Bir dert, bir gerçek, bir his anlatmak. İşin özü bu olduktan sonra ben bir hamur gibiyim; eğitim ve deneyimle kendimi istediğim şekilde yoğurabilir ve sunabilirim. Kendi gerçeğimde kaldığım müddetçe, yaptığım her işte ilk gününde olmasa da bir gün mutlaka en iyilerden biri olurum. Aşk ve hakikat; yaptığım işte bunlar olacak. Şimdiye kadar televizyonda, sahnede, gazetede ne yaptıysam aşkla ve hakikatli bir yerden yapmaya gayret ettim, aşkı ve hakikati bittiği yerde de bıraktım.

Öldüren Cazibe!

Okumayı erken yaşta sökmeniz, katıldığınız yarışmalar, aldığınız dereceler ve ödüllerle başarı hissini daha iş hayatına atılmadan önce kanıksadınız. Şu ana dek kendinizi en başarılı addettiğiniz olayı, dönüm noktanızı sorayım o halde…

Çok meraklı ve öğrenmeye açık bir çocuktum, bu da bana belli kazanımlar getirdi. Sanırım küçük yaşlarda gelişen bir öz güvenden ziyade, öz saygım ve inancım var kendime. Kariyerimin ve hayatımın en başarılı addettiğim olayları demeyelim çünkü başarısız olduğum alanlar da en az diğerleri kadar dönüm noktası olmuştur. O anlamda, babamı 13 yaşımdayken kaybetmem, ilk canlı yayınım, çok genç yaşta anne olmam, habercilik, canlı müzik yapma kararı ve sonrasında gelişen olaylar için hayatımın kilometre taşları diyebilirim. Kendimi tartışmasız en başarılı bulduğum ve hatta övündüğüm tarafımsa hayata dair bitmeyen merakım ve sonsuz öğrenme isteğim. Beni meraklandıran ve içimde istek uyandıran her konuda çok hızlı bir şekilde kendimi geliştirebilirim. Herhangi bir konuda özel ders almadığım bir dönem hatırlamıyorum hayatımda.

 

Bir röportajınızda, “Bir işi yapıyorsam en iyi şekilde yapmak isterim, bu bulaşık yıkamak da olsa…” demişsiniz. Peki, çok iyi iş çıkarmış olduğunuzu düşünseniz dahi geriye dönüp baktığınızda değiştirmeyi veya yapmamış olmayı dilediğiniz şeyler var mı?

İnanın hiç yok. Keşkeyle başlayan her cümle, şu anki biz’in geçmişte farklı davranabileceği şeklinde yanlış bir inançtan besleniyor. Geriye dönüp baktığımda hatalarım, başarılarım, günahlarım ve sevaplarımla beni bu halime taşıyan Defne’yi görüyorum. Keşke yerine iyi ki demeli. Bilakis, “İyi ki olmamış, yapmamışım ya da iyi ki vazgeçmişim” dediğim çok şey var.

Öldüren Cazibe!

Yeni sezonda sizi yine ekranda görecek miyiz?

Şu an için hayır. Dizi, o da eğer tutarsa, günde 16 saati bulan çalışma temposuyla başka hiçbir şey yapmanıza izin vermeyerek hayatınızı esir alıyor. Müzikteki tempomu düşürmeyi istemiyorum. Ancak bana mutlaka oynamam gerektiği duygusunu veren bir rol önüme gelirse neden olmasın? Yine de parlak bir karakterle konuk oyuncu olmak en eğlencelisi. Ya da bir sinema filmi. Değerlendirmek istediğimiz senaryolar var. Hayırlısı neyse o olsun.

 

Şu anda oyunculuk serüveninizin neresindesiniz? Hayallerinizi nasıl roller süslüyor?

Tatlı bir noktasındayım diyebilirim. Dediğiniz gibi, bir serüven bu. Aynı müzikteki gibi, bir karşılıklı etkileşim hali. Ve tamamen sezgisel. Aynı dili konuştuğunuz bir yönetmen ve sağlam bir senaryoyla iyi bir iş çıkarabilmenin keyfi bambaşka. Şimdiye kadar canlandırdığım karakterlerin hepsi birbirinden çok farklıydı ve her birini çok sevdim. Ağır bir dramda da olmayı isteyebilirim, bir romantik komedide de. Önemli olan, nasıl yazılmış bir iş olduğu, kimlerle çalıştığım ve Defne olarak bütün gayretimle işe ne kadar değer katabildiğim. Hayalimi süsleyen rol, performansım ve varlığımla yönetmeninden çaycısına, seyircisinden set işçisine herkese ‘İyi ki o oynamış’ dedirtecek rol.

 

Yine bir söyleşinizde, göz önünde işlerin egosuz yapılamayacağını düşündüğünüzü belirtmişsiniz. Peki, yoga gibi araçlarla kişisel gelişimine sıkça eğilen biri olarak sizin egonuzla aranız nasıl?

Öyle dememişimdir. Egosuzluk diye bir şey yok ki; ister göz önünde olun, ister olmayın. Popülerlik ya da tanınmak, ego şişkinliğine neden olabilir elbette. Ben egomu devamlı takipteyim diyelim. Kendimle ilişkimi sağlıklı tutmaya çalışıyorum. Her insan evladı gibi mutlaka tökezlediğim yerler oluyor. Öyle zamanlarda, kendime bütün bunların bir illüzyon olduğunu hatırlatarak olaylara ve insanlara verdiğim reaksiyonu sakince gözlediğim bir yere geçmeyi başarabiliyorum sanırım artık. Bu duyguların benimle ilgili ne anlattığına bakıp sevmediğim ya da daha iyi olabileceğine inandığım taraflarımı birer birer dönüştürmek gibi bir çabam var. Hayattaki en önemli işimiz bu değil mi zaten? Kendimizi tanıma yolculuğunda adım adım ilerlemek. Ne kadar olabiliyorsa…

Öldüren Cazibe!

Mesafeli duruşunuzun ardındaki kapıyı aralasak, nasıl bir Defne’yle karşılaşırız? Karakter özellikleriniz, hayata bakışınız nasıldır?

Mesafeliyim ama gizemli bir durumum yok. Çünkü yeni insanlar tanımayı severim, çok yakın da çok dostum vardır. Bu soruyu onlara sormak lazım. Sanırım herkese göre değilim. Beni seven çok sever, sevmeyen de hiç sevmez. Patavatsızım ve çok konuşurum. Sahte tavır ve sözlerden hoşlanmam. Çabuk kırılır, hemen küserim. Zaten beni hemen her şey duygulandırır, mutlu olduğunda bile gözleri dolan biriyim. Yön duygum sıfırdır, her gün en az bir kere kaybolur, yine de her yere kendi kullandığım arabayla gitmekte ısrar ederim. Çok lafa dalarım, hiç istemediğim halde iş dışındaki her okazyona geç kalırım. Kendi düğününe, davetlerine geç kalmış bir kadınım. Beni mutsuz eden kişi, iş ve ortamlardan hemen kaçarım. Yaptığım her şeyin merkezine de eğlenceyi koyarım. Hayata bakış ve yaşayış biçimime gelince… Kesinlikle her işte bir hayır vardır. İyi olmaya özen gösterirseniz sizi hep iyilik bulur. Hayatın verdikleriyle mutlu olmayı öğrenirseniz de her şey bir anda kolaylaşır.

 

İki kere doğum yapmış bir kadının kolay kolay sahip olamayacağı bir fizik, başarılı bir öğrencilik hayatının ardından ilmek ilmek işlenmiş bir kariyer, güçlü bir kişilik, harika bir anne-kız ilişkisi ve tüm ülkenin hayran olduğu adamla aşk dolu bir beraberlik… Sıraladıkça, maşallah diyesi geliyor insanın! Kusursuz görünen bu profilin de elbet her insan gibi hassasiyetleri, zafiyetleri vardır. Sahi, sizi en çok neler korkutur ya da kaygılandırır?

Çok tatlısınız, ne güzel sözler söylüyorsunuz. Ne mutlu bana. Hayatım ya da profilim kusursuz mu görünüyor gerçekten? Ben elbette çok mutluyum ama kusursuz diye bir şey yok ki. Hayatın iniş çıkışlarından ne kadar etkilendiğiniz, düştüğünüz zaman ne kadar yarayla ne kadar zamanda ayağa kalktığınız önemli. Sanırım yaşadığım onca şeyden sağlam dersler çıkarmayı başarabildim ki korku ve kaygılarım çok hafifledi. Mal, mülk, şan, şöhret, güzellik, bunların hiçbiri benim için olmazsa olmaz değil; çok kayıplar ve kaygılar yaşadım. İyi ki olmuş diyorum çünkü bu sayede bağımlılığım olan çok az şey kaldı hayatta. Bunların başında da sevdiklerim geliyor. Allah onlarla sınamasın. Aşırı hassas olabilirim kimi zaman, algıları açık bir insanım. İlle de bilmem gerekmedikçe günlük haberlere de mesafeli duruyorum bu nedenle. Bana kendimi güçsüz hissettiren şeylerden en önemlisi adaletsizlik. Bir de anlaşılamamak.

 

Gelelim en merak edilen konuya… Kadın nüfusunun tamamına, “Cem Yılmaz’ın nesinden etkileniyorsunuz?” diye sorsak, yüksek ihtimalle hiç firesiz zekası ve espri yeteneğinden cevabını alırız. Sizde ise farklı yanıtlar elbet vardır! Beraber bir yola çıkma kararı almanızda komedyenin hangi özellikleri etkili oldu?

Çok uzun yıllardır yakından olmasa da tanıdığım birisi Cem. Söylediğiniz özellikler, yani zeka ve mizah elbette bir anlamda malumun ilanı. Zaten seyircisi ve hayranıydım. Nasıl olmayayım? Yıldız olursunuz olmasına… Cem gibi komedyenliği, oyunculuğu, yazarlığı, çizerliği, sinemacılığı, müzisyenliği ile elini attığı her işte farkını ortaya koyarak yeni norm belirleyen dünyada kaç kişi var ki? Kişiliğini yakından tanıdıkça beğenim katlanarak arttı. Çok sahici, çok iyi kalpli, özenli, eğlenceli, harika bir insan. İlişki kararı diye bir şey yok aslında; her şey bir anda gelişti. Sanki zaten olması gereken buymuş, zaten biz berabermişiz ya da olmalıymışız gibi bir his.

Öldüren Cazibe!

Yaşadığınız ilişkiyi ve duygularınızı hangi cümlelerle tarif edersiniz? Birlikte en çok neler yapmaktan keyif alıyorsunuz?

Her şeyden. Her şey onunla güzel çünkü. Ortak bir dilimiz var, çok anlaşıldığımı ve karşımdakini çok anladığımı hissettiğim. Benim için çok değerli bir şey bu.

 

İlişkiler konusunda hep çok seçici davrandınız. Sizi birlikte gördüğümüz kişilerin sayısı, herhalde bir elin parmaklarını geçmez. Aşk, hiçbir zaman hayatınızın merkezinde ya da ihtiyaç niteliğinde olmadı mı?

Hayatta her şeyde seçiciyim ben. Ve haklısınız, aşk bir ihtiyaç değil. Kalbime dokunan o kadar çok insan var ki hayatımda, ille de bir erkeğin olması gerekmiyor. Kendi bekar yaşantısında pek mutlu mesut yaşayan birisiydim. Uzun bir yalnızlığın ardından hani neredeyse ‘hiç ilişki olmadan hayat ne kadar güzel’ noktasındaydım hatta. Hiçbir arayış, ihtiyaç, beklenti içinde değilken böyle bir sürpriz oldu. O nedenle doğru, o nedenle gerçek.

Öldüren Cazibe!

Kızlarınız Deren ile Derin’in de artık belirli bir takipçi kitlesi var. Belli ki göz önünde olmalarından rahatsızlık duymuyorsunuz. Buradan yola çıkarak şu çıkarımı yapabilir miyiz: Geçtiğimiz 20 sene boyunca işinizle gelen şöhretin avantajları, iftira, dedikodu gibi yaralayıcı taraflarına kıyasla ağır mı bastı sizin için?

Kızlarımın göz önünde olmaları ya da olmamaları bir seçim değil ki. Ben 18 yaşından bu yana ekrandayım ve bunun sonucunda gelen tanınırlık, yaşamımızın istesek de istemesek de bir parçası. Kızlarım da bu hayatın içine doğdular. Yaşıtlarının çoğu gibi tercihleri neyse onu yaşıyor, onu giyiyor, onu yapıyorlar. Onları eve kapatacak değilim ya. Şöhretin avantajı diye andığınız her neyse bilmiyorum doğrusu. Ben çocukluğumdan beri yaptığım bu işleri yapmak istedim; televizyoncu olmayı, şarkı söylemeyi, kamera önünde bulunmayı… Yola ünlü olayım diye çıkmadım ki. İftira ve dedikoduyu, ünlü olsun olmasın farklı seviyelerde herkes yaşıyor. Abuk sabuk söylenti, uydurma haber ve benzerlerine daha çok maruz kaldığımız doğru elbet ama buna da bir süre sonra kızmaktan sıkılıyorsunuz. Sonu yok çünkü.

Öldüren Cazibe!

Sporun hayatınızdaki önemini biliyoruz. Peki, beslenme düzeniniz nasıl; yediklerinize, içtiklerinize hep mi özen gösteriyorsunuz? Kısacası, nedir bu bedenin sırrı?

Her şeyin fazlası zarar. Hatta iyi olalım diye yaptıklarımızın da. Spor da bu kategoriye giriyor. Haftada üç ya da dört kez egzersiz yaparım. Zaten genetik olarak zayıf ve çok hareketliyim. Beslenmeye gelince, kendimi sevdiğim şeylerden mahrum etmeyi sevmiyorum. Birkaç gün tatlı ve hamuru abartırsam devamındaki birkaç gün protein ve sebze ağırlıklı besleniyorum. Bir de bol su içip güneşten mümkün olduğunda uzak duruyorum.

 

Geçtiğimiz haftalarda Instagram hesabınızda paylaştığınız bikinili fotoğrafınız çok konuşuldu. Gelen yorumların çoğunluğu, fiziğinize övgü niteliğindeydi. Ancak tabii ki aralarda ‘iki çocuk annesi’ sıfatına gönderme yapan, kınama içerikli söylemler de vardı. Bu gibi negatif tepkiler sizi nasıl etkiliyor? Sosyal medyayı kullanırken, yanlış anlaşılma kaygınız oluyor mu?

Yanlış anlaşılacak bir şey yok, dolayısıyla bunun kaygısını taşımıyorum. Görsel bir mecra Instagram, dolayısıyla hangi fotoğrafımı istersem onu paylaşırım. Ben başkalarından bir onay, hatta övgü de beklemiyorum ki. Güzel sözlerini esirgemeyenler sağ olsunlar, var olsunlar. Kimi zaman konserde ya da sağda solda denk geldiğim tanımadığım kişilerden gelen sıcacık birkaç söz gerçekten içimi ısıtıyor. Fakat bazı insanlardaki eleştiri ve yargılama güdüsü de şaşırtıcı nitelikte. Ne yazık ki sosyal medya, karanlık insanların içlerindeki fesatlığı sahte ya da kilitli profiler arkasına gizlenerek döktüğü bir mecra oldu. Aslında herkes yazdığı yorumda kendini ifşa ediyor. Bir insanın kendinden, bedeninden, hayatından, eşinden ya da sevgilisinden mutlu olup da sağa sola bu denli kötülük saçması mümkün mü? O nedenle ‘Anne olmam kendime bakmama engel mi’ tarzı argümanlara girmek bile yersiz, niye kendimi izah edip birilerini ikna etmek gibi bir derdim olsun? Asla kişisel almıyorum.

Öldüren Cazibe!

Paylaşım yaparken kötü enerjiden hiç korkmuyor musunuz?

Korkmam. Her şey olacağına varır. Kötü enerji de karşılığını bulamadığı hallerde hep kaynağına geri döner.

 

Cem’in zaten seyircisi ve hayranıydım. Nasıl olmayayım? Onun gibi komediyenliği, oyunculuğu, yazarlığı, çizerliği, sinemacılığı, müzisyenliği ile elini attığı her işte farkını ortaya koyarak yeni norm belirleyen dünyada kaç kişi var ki?

 

Öldüren Cazibe! Herhalde son bir kaç yıldır meditasyonsuz geçirdiğim bir gün bile yok. Duygu dünyamın sağlığı, benim için bedenimden, yüzümden çok daha önemli. Orada fitness yoksa diğerlerinde de olamaz çünkü.

İlginizi Çekebilir