Esra Atman’dan Atman Ekürisi’nin Dünü Ve Bugünü

Gazi Koşusu zaferleri yaşamış, birçok önemli koşu kazanmış ve unutulmaz şampiyonlar yetiştirmiş Atman Ekürisi'ni ve atçılığı anlatan Esra Atman Babmagazine okurları için şunları söyledi.

GAZİ KOŞUSU ZAFERLERİ YAŞAMIŞ, BİRÇOK ÖNEMLİ KOŞU KAZANMIŞ VE UNUTULMAZ ŞAMPİYONLAR YETİŞTİRMİŞ ATMAN EKÜRİSİ’Nİ VE ATÇILIĞI ANLATAN ESRA ATMAN ŞUNLARI SÖYLEDİ:

Yarış sahalarımızın köklü ekürilerinden… Birçok şampiyon koşmuş, birçok şampiyon yetiştirmiş, birçok safkanı yarışçılığımıza kazandırmış, Gazi Koşusu zaferleri ve kupalarının yanı sıra unutulmaz Grup koşu birincilikleriyle tarihe geçmiş Atman Ekürisi’nin dünü ve bugününü Türkiye Jokey Kulübü (TJK) Asli Üyesi Esra Atman, TJK’nın Sesi dergisine anlattı…  “Bizim İçin Şampiyon” filmine konu olan kardeşi Begüm ve ünlü jokey Halis Karataş aşkı ve efsane safkan Bold Pilot için de konuşan Esra Atman’ın röportajında şunları söyledi:

■ Dört kuşaktan beri atçılık geleneğiniz devam ediyor…

Evet, dördüncü kuşak oldu şimdi. Atçılık, Dedem Ahmet Atman’dan gelen bir gelenek.  Dedem Ahmet Atman, Mareşal Fevzi Çakmak’ın yaveriymiş. Zaten hayatı da at üstünde geçmiş bir adam. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra inşaat sektörü ve ticarete atılmış. Fakat atlardan da hiç kopmamış. Dedem de babaannem de çok iyi at binerlermiş. Mustafa Kemal Atatürk’ün, “At yarışları modern toplumlar için sosyal bir ihtiyaçtır” diye bir sözü vardır. Ayrıca, aralarında dedemin de olduğu önde gelen bazı ailelere de bu işi önermiştir. Dedem Ahmet Atman da atçılığa böyle başlamış. Zaten bir atı varmış. Evlendiğinde de atını babaanneme emanet etmiş. Babam (Özdemir Atman) hep şöyle derdi: “Babamın savaştan çıkmış bir Yüzbaşı olarak bir atı, bir de silahı varmış. Çok sevdiği canlı bir varlığı, en sevdiği bir başkasına yani babaanneme emanet etmiş.” “DÖRDÜNCÜ KUŞAK ATMANLAR’IN MİMARI SÜLEYMAN AKDI’DIR”

Biraz da babanızdan bahsedelim. Türkiye Jokey Kulübü Başkanlığı da yapmış müthiş bir isim, Özdemir Atman. Nasıl bir babaydı?

Bu soruyu bana çok sordular. Babam çok iyi bir babaydı. O kadar zor ki babamı anlatmak… Aklınızdaki baba figürlerinin hepsinden vazgeçin. Baba gibi değildi, arkadaştı, hatta eğlendiğiniz insan, hiç sıkılmadan sohbet edebildiğiniz farklı bir babaydı. Yani; iyi ki de öyleymiş diyorum, biz evlatlarına birçok şey kattı. Bana kattıklarını, prensiplerini hala devam ettirmeye ve çocuklarıma da öğretmeye çalışıyorum. Ben her zaman babam gibi bir babaya sahip olduğum için çok mutlu oldum. Annem de keza, annelik figürünü yaşayan bir kadındı. İkisinin de çok iyi birer anne ve baba olduklarını söyleyebilirim.

■ Anne ve babanız, atçılığı size de yani çocuklarına da aşılamışlar. Hatta torunlarına kadar uzanıyor. 4’üncü kuşak atçılarımız da var artık.

Evet, kızım Ayşe geçen sene Süleyman Akdı Bey’in tavsiyesi ile at sahibi belgesini aldı. Ben bir gün ahırlarda Süleyman Bey ile karşılaştım. Kendisi bana, “Neden dördüncü kuşak yok buralarda?” diye sordu ve kızımın da at sahibi olmasını tavsiye etti. Şimdi Ayşe’nin de bir at sahibi belgesi, bir de atı var. Hatta iki atı var. Bakalım onun da atçılık serüvenini göreceğiz inşallah.

Atların bir yerlerine bir şey olduğu zaman mutlaka yüreğiniz sızlıyordur değil mi? Atlarınızla aranızda nasıl bir bağ var?

Eğer atlarla aranızda bir bağ kurabilirseniz, bu iletişim çok ilginç olabiliyor. Mesela Begüm’ün (Atman Karataş) Bold Pilot ile arasında bir bağ vardı, bunu filmde de gördük. O gerçek bir bağ idi. Bold Pilot, enteresan huyları olan bir attı. Zaten iyi atların mutlaka kendilerine ait karakterleri oluyor. Hatta bu baskın karakter biraz zorlayıcı bir yöne doğru da gidiyor. Nasıl ki insanların aksilikleri oluyor, istedikleri olsun diye tutturdukları şeyler oluyor, atlar da öyleler. Bazen de bir çocuk gibi olabiliyorlar. “Boldi” ayağında bir sorun yaşamıştı. Ayağındaki bu sorun ne zaman nüksetse, Begüm’ü gördüğü anda ayağını kaldırıp ona gösterirdi. O zaman yine bir problemi olduğunu anlardık. Çok ufak bir şey bile olsa onu gösterirdi. Lyra ve Acacia da aynısını bana yaparlardı. Atlarla sıkı bir bağ kurduğunuz zaman, size dertlerini anlatıyorlar aslında. Bu tutku da o yüzden. Onlar sizin çocuklarınız gibiler. Biz tayları neden seviyoruz? Bir tayımın ilk yarışını izlemek beni büyük bir Grup Koşu’dan bile daha fazla heyecanlandırıyor. Çünkü o koşu, sizin çocuğunuzun ilk müsameresi gibi. Atınız, umutları ve ismini

ortaya koyuyor. O umut, farklı bir umut. Atınız iyi olma yolunda sizi sevindirecek, siz de onu sevindireceksiniz. Bu karşılıklı bir ilişki.

“BABAMIN SÖZLERİ AKLIMDAN HİÇ ÇIKMAZ”

Özdemir Atman müthiş bir isim. Bir filozof gibi sözleri olduğunu biliyoruz. Bizim atçılık geleneği olarak takip ettiğimiz yönleri de var. Manevi anlamda size, yani ailesine nasıl bir miras bıraktı?

Manevi anlamda çok şey bıraktı. Babam hümanist bir insandı. Hiçbir zaman cins ayrımı yapmadı. İnsanları çok severdi. Yardım etmeyi çok severdi. Kim olursa olsun, bir sorunu olan herkese yardım ederdi. Ben de öyle yapıyorum. “Atçılık, denizcilik gibidir!” derdi. Denizde, zor durumda olana yardım edersiniz. Denizciliğin kurallarından birisidir bu. “Atçılıkta da öyle” derdi. Ayrıca, hep aklımda olan iki tane cümlesi vardır babamın. “Bazen, doğru birdir!” derdi. Yani, “Yeterince çalışırsan genellikle sadece sonuca hep sen varmış gibi görünürsün ve insanları ikna edersin. Ama bunun sebebi, tek derin çalışan sensindir, o yüzdendir” derdi. Ben de Yönetim Kurulu’nda görev yaptığım dönemde bunu deneyimledim.

Bir de “Cevabını bildiğin soruları sorma!” derdi. Bunun da çok akıllıca bir şey olduğunu düşünüyorum. Bazen hepimiz öyle yapıyoruz. Aslında hayat bir satrançtır. Hamleleri kendi içimizde toparlayıp, öyle devam edebilme yetisine sahibiz. Yani, sorup da destek almaya aslında gerek yok.

■ Aslında sizi güçlendirmiş. Bir yerde, sizlerin kendisine sormadan da doğru cevabı bulabileceğinizi, o gücü elinize almanız gerektiğini söylemiş.

Evet aynen öyle demek istedi. Bazen bunu yaparız. Aslında cevabını biliriz ama o cevabı aldığımızda vermemiz ama hiç vermek istemeyeceğimiz bir cevap meselesidir konu. Kızgın olduğumuzda, kırgın olduğumuzda inatla kovalarız o cevabı. “O iletişimleri koparmamak adına, o istenilen beklenilen soruyu sormamaktır” asıl mesele. Bunu çok yaşadım hayatımda. Babam 4 kızını da kız gibi yetiştirmedi. Bizim yaşadığımız evin altında bir atölyesi vardı. Biz de küçükken orada oynardık. Hepimiz makinadan ve tamirden anlarız. Zaten teknede büyüdük. Babamın bir dönemi de denizcilikle ilgilidir. O yüzden atçılık ile denizciliği birbirine çok benzetir. İkisinden de aynı keyfi aldığını düşünüyorum. Mesela Lale ve Zeynep Atman, denizcilik tarafında da var. Onu da aktarmış bizlere. Benim amatör denizci belgem var. Hatta küçük bir gemi bile kullanabiliyorum.

“BOLD PILOT’I

ZOR KURTARDIK,

ZOR YAŞADI AMA…”

Gazi Koşusu denildiğinde, akıllara Atman ismi de geliyor. Atman Ailesi olarak, 6 Gazi Koşusu birinciliğiniz bulunuyor. Son olarak 1991’de Abbas, 1996’da Bold Pilot ile kazandığınız zaferler hakkında neler söylersiniz?

Ben bir tek onları hatırlıyorum, diğerleri bayağı eski. Zaten, 3 tanesi Ahmet Atman tarafından kazanılmış. Bu arada biz, Atman Ekürisi olarak Türkiye Jokey Kulübü Kupası’nı en çok kazanan Eküri’yiz. Gazi Koşusu çok enteresan koşu. Yani, Gazi Mustafa Kemal Atatürk adına koşulan bu koşuyu kazanabilmek bir yana, katılıyor olmak bile çok önemli. Çünkü o koşuya meşakkatli adımlarla, engelleri aşarak geliyorsunuz. Abbas ile katıldığımız Gazi Koşusu benim ilk Gazi’mdi. Abbas çok değişik bir attı. Çiftlikte Abbas Ağa adlı bir kahyamız vardı. Çok iyi bir adamdı, çok da iyi bir at bakıcısıydı. Abbas’ın adı oradan gelir. Babam atlarına genelde kişi ismi koymazdı çünkü seneler önce 4 tane atına Esra, Begüm, Zeynep, Lale isimlerini koymuş ama hiçbirisi koşmamış. Bir daha koymayacağım derdi.

Abbas’ın kazandığı Gazi Koşusu o kadar da çok heyecanlandığım bir Gazi değildi. Çünkü bu zaferi beklemiyordum. Abbas çok iyi fakat sorunlu bir attı. Yani, bir Gazi’yi yaşamak çok önemli. Fakat onun hikayesi de ilginçtir. Abbas annemin en sevdiği attı. Annem, kazanan ve  önde giden atları severdi o zamanlar. Ailenin hep böyle tartışmaları olurdu. Annem hiç bekleyen at sevmezdi. Önde gidecek, gittikçe gidecek, babam da anlatmaya çalışırdı:

“Meral’ciğim öyle bir stil bazen olmuyor” o da, “Hayır ben öyle istiyorum!” derdi. Abbas’ı da stilinden dolayı çok sevdi. Fakat zor bir attı. Babam Abbas’ı mı satsam yoksa Calandra’yı mı diye çok düşünmüş. Hakan Bey (Yücetürk) de kitapta anlatıyor babamı. Abbas satılınca annem çok darıldı babama. Abbas ne zaman koşsa rahmetli Mefküre (Yücetürk) Hanım ile oturur yarışlarını izlerdi. Abbas daha sonra Yücetürk formasıyla da çok güzel yarışlar kazandı.

Bold Pilot’ın da hikayesi çok enteresan aslında. Belki de atlar hikayelerini kendileri yaratıyorlar. Bold Pilot henüz 1 – 2 aylıkken kafası ahırının kapısına sıkıştı. Zor kurtardık, zor yaşadı. Ama Bold Pilot’ın hayatında zorlukların üstesinden gelme becerisi hep vardı. Belki de onun özelliği oydu. Belki de o sayede yaşadı ve iyi ki de yaşadı.

Ben Lyra’nın da Gazi Koşusu’nu kazanmasını çok istemiştim. Lyra’nın katıldığı Gazi’de babam son 400 metrede elimi çekiştirip “As Jet geliyor” demişti. Lyra ise ikinci olmuştu. O gün bana “Böyle bir at, hatta böyle bir kısrak 10 senede bir gelir” dedi. Ondan 2 yıl sonra Bold Pilot’ı bulduk ve babam da Bold Pilot ile Gazi kazanma onuruna erişebildi. Ona da çok seviniyorum. İnsanların misyonu olduğu gibi belki atların da bir misyonu vardır.

■ Bold Pilot unutulmaz bir safkan, gerçekten de bir efsane oldu. “Bizim İçin Şampiyon” filminden sonra da artık fanları var. Gerçekten yarışlarında herkes susuyor muydu?

Evet, gerçekten herkes susuyordu. Onu Halis hatırladı, onun hatırlaması da çok doğal. Biz o heyecanla, babamla beraber bunu hissetmiştik. Fakat Halis hatırlatınca ben de hatırladım. Gerçekten susuyorlardı. Enternasyonallerde, “Şşşşşşşşşt!” olayını yaşadık.

“BEGÜM’ÜN KALBİ DURDUĞUNDA, BUNU HİSSETTİM”

Sizi üzmek istemiyoruz, ama şöyle bir şey bilirim ben, ikiz kardeşler özellikle tek yumurta ikizlerinden birinin bir yeri acıdığında diğeri de o acıyı hissedermiş. Siz kardeşiniz Begüm Atman Karataş’ı üzücü bir hastalık sonucunda kaybettiniz. Hatta bu hikaye filme de konu oldu. Biraz Begüm’den bahsedelim mi?

Begüm, benim hayatımda tanıdığım en güçlü insandı. Kendine de bize de müthiş bir süreç yaşattı. Mücadelesi inanılmazdı. Enteresandır, Bizim İçin Şampiyon’u seyrettiğimde benim ağladığım tek yer Begüm’ün, Bold Pilot’ın koşamayacağını öğrendiğinde gece ahıra geldiği bölüm oldu. O çok Begüm, onu görüyormuş gibi oluyorum orada, gerçekten öyleydi. Çok güzel bir mücadele verdi. Hiçbir zaman üzülmedi, sadece çabaladı. Değişik bir insandı Begüm. Babamın özelliklerini çok taşırdı. İkiz olmak zaten farklı bir duygu. Biz birbirimizi çok hissederdik, bir de o tarafımız vardı. Benim için çok zor bir dönemdi, çocuklar için de öyle tabiİ. Ben 4 çocuğu da sayıyorum. Azra ve Özdemir çok küçüktü. Kızım Ayşe, “Anneteyze” derdi Begüm’e ve çok severdi. En büyükleri o aralarında ama hepsi de çok sarsıldılar. Begüm kadar güçlü olmam gerektiğini söyleyip durdum kendi kendime. Çünkü o çok güçlüydü. Bir hafta öncesini hatırlıyorum. Kanlıca’da, Lale ile bizi güldürüyordu Begüm. O kadar güçlü bir insandı. Bizler de onun kadar güçlü olmalıyız diye düşünürüm hep. Ama çok zor. O aramızdaki telepati ve birbirimizin acısını hissetmemiz… Bazen telefon edip sorardık, “Benim mi sırtım ağrıyor senin mi?” diye. Çünkü iki acıyı da hissettiğimizden dolayı, kime ait olduğunu öğrenmek için. Ben, Begüm’ün kalbi durduğunda hissettim. O da çok anlatılabilir bir an değil tabii ki…

Biraz da Bizim İçin Şampiyon Filmi’nden bahsedelim.

Gerçek hayattan bir alıntı ama içinde bir kurgu da var dediler. İnsanlar aynı olduğunu sanıyor, hayır. Hikayeler gerçek fakat kronolojik sıralamalarını biraz değiştirdik.

■ Bir Halis Karataş, bir Begüm Atman Karataş, bir Bold Pilot hikayesi. Hepsi bir arada aslında.

Aslında evet, hepsi bir arada…

■ 3 büyük kahramanı işlemek kolay değildir bence. Altından kolaylıkla kalkıldı diye düşünüyorum.

Çok haklısınız. Yönetmenimiz Ahmet Katıksız Bey de hep onu söylüyordu. Kaldı ki, annem de atçılık serüvenimizde çok güçlü bir karakter. Babamı her zaman mücadeleye sevk etmiş bir kadın. Hep anlatır,

atçılıklarının ilk dönemlerinde atların battaniyelerini bile kendisi dikmiş. Kimse benim kadar güzel yapamaz diye. Babam onu desteklemiş, o da babamı desteklemiş. Atçılık biraz öyle bir şey, yetinmeyeceksiniz. Bir dayanışma istiyor. Ama annemi o filmde gösteremedik. Ona hep üzülürüm. Maalesef anne geride kalıyor. Çünkü filmin kendine ait bir matematiği var. Zaten 3 önemli karakteri göstermek zorunda kaldı Ahmet Bey. Bir de annem olamadı.

Siz memnun musunuz sonuçtan?

Memnunum. Çocuklara kalan bir anı olsun o film. Filmin akabinde Lale çok önayak oldu ve Reşat Köstem Bey de babamın hayat hikayesini anlatan bir kitap yazdı. Her ikisini de bizden onlara birer hediye olarak görüyorum. Begüm’ün çocuklarına da öyle. Annelerini kaybettikleri zaman henüz çok küçüktüler. Annelerinin özünü belki oradan anlarlar diye düşünüyorum.

“FİKRET BEY İLE BABAMI GÖRMÜŞ GİBİ OLDUM”

■ Efsaneleşmiş bir aşk hikayesinin perdeye yansıması oldu. Onlar için büyük bir hediye ve gerçekten güzel bir miras olarak saklayabilirler.

Aynen öyle. Belki de bir teselli. Öyle de oldu. Biz ilk önce biraz korktuk, filmi hemen izleyebilirler mi diye. Hatta biraz hastane sahneleri falan, oralar çok ağırdı çocuklar için. Filme onları ben götürdüm. Çok olgun karşıladılar. Begüm’ün çocukları dedim içimden… Çok doğal yaklaştılar ama birçok soru da sordular. Ben de elimden geldiğince, annelerini onlara anlattım.

Bizlere film hakkında çok soru soruyorlar. Peki, size nasıl tepkiler geliyor?      

Çok ilginç tepkiler geliyor. İnsanlar tanıyor, değişik bir tavır sergiliyorlar. Ben oradan anlıyorum. Bana soru sormuyorlar. Bir tanesi şöyle dedi: “O, sizsiniz değil mi?”. Yani o kadar soruyorlar. Çünkü şöyle düşünün, o filmi sorarlarsa acımı hatırlatacaklar. Ama beni üzmemek için sormuyorlar. Onu hissediyorum, bu çok güzel bir şey. Filmde oynayan bütün oyuncular da müthişti. Siz de müthiştiniz. Hakan (Cantınaz) da müthişti. Farah, Begüm’ü o kadar Begüm gibi oynadı ki, kalbimde Begüm’ün yanında ona da bir kutucuk açtım. Onu da hala kalbimin bir parçası gibi hissediyorum.

■ Oyuncular da çok iyi oynadı. Mesela Fikret Kuşkan ile konuştuğumda bana Özdemir Atman’ı öyle bir anlattı ki, benim tanıdığım Özdemir Atman’la da örtüştü ama ben onu öyle dinlememiştim. O kadar sevmiş ki karakterini…

Bence de, ben bu kadarını beklemiyordum. Babamı görmüş gibi oldum. Bazı sahnelerde tıpkı babam. Bir oyuncunun demek ki o iç yeteneği çok önemli. Fikret Bey de öyle zaten, senelerin oyuncusu… Her zaman hayatımın bir parçası olan babamı görmüş gibi oldum. Bunu da kendisine söyledim. Ne kadar önemli bir şey bu.

“LYRA İÇİN PADOKTA YONCA ARARKEN, AZ KALSIN EZİLİYORDUM!”

■ Rahmetli Begüm’ü bir defasında padokta yonca ararken görmüştüm…

Ben de arardım… Kraliçe II. Elizabeth Koşusu’nda, Lyra koşuyordu. Padokta yonca ararken eziliyordum. Ama buldum ve koşuyu kazandık. O kadar alıştım ki artık yerlere bakmaya. Senede 5 – 6 tane yonca buluyorum. Gerçekten bulduğum günlerde de atım çok iyi koşuyor.

Size çok güzel bir anımı anlatayım; Bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Adana’ya gitmiştik. Orada Sadun Oktav Bey ile eşi Meziyet Hanım bir çekiliş organize ettiler ve ödül olarak da çok güzel bir at heykeli koydular. Herkes çekilişten bir numara alıyordu. “Ben istemiyorum, bana çıkmaz” dedim. Bu tip çekilişlerde şansım yoktur onu bilirim. Gülsüm (Eliyeşil) Teyze, “Öyle yapmayacaksın Esra’cığım. Sen önce yürekten isteyeceksin, yürekten istersen olur” dedi. Çok da güzel söyledi. Ben Gülsüm Teyze’yi o kadar çok severim ve saygı duyarım ki, “Haklısınız Gülsüm Teyze” dedim, numarayı aldım ve cebime koydum. Çekiliş yapıldı ve şanslı numara belli oldu. Hiç oralı olmuyordum. Gülsüm Teyze “Cebine bir bak bakayım numarana” dedi. Bir de baktım, bana çıkmış. Bu benim için çok önemli bir hikayedir. Atçılık da öyle bir şey. Biz o yoncayı bulduğumuzda inanıyoruz bence, yürekten inanmak lazım. Tabi ki çabalayacaksınız ve çalışacaksınız. Ama atçılıkta inanç ve şans da çok önemli. Başarı güzel bir şey.

Başarısızlık olunca biraz üzüntü de oluyor. Mesela 1994 yılı Gazi Koşusu. Lyra & Dartino eküri. Tam kazanacak derken As Jet kazanıyor. Neler hissettiniz o koşuda?

As Jet, o Gazi Koşusu’na, birkaç yarış kazanarak ve Sait Akson Koşusu’nda da 4’üncülük elde ederek gelmişti diye hatırlıyorum. Fakat babam Gazi Koşusu yemeğinde As Jet’i de şanslı taylar arasında gördüğünü söylüyordu. İşte o “göz” farklı bir şey herhalde. Lyra çok iyi bir kısraktı. 2 ve 3 yaşlılığında birçok önemli yarış kazandı ve biz Gazi’ye favori olarak girdik. Favori girdiğiniz bir yarışı burun farkıyla kaybetmek çok zor. As Jet bizi burun farkıyla geçti. Lyra ikinci, Dartino ise üçüncü oldu. Zor bir yarıştı. Kaybetmek, kazanmanın yarısıdır aslında. Atçılık size sadece kazanmayı değil kaybetmeyi de öğretiyor. Hatta, kaybettiğiniz zaman umudunuz daha da güçleniyor. Kaybetme duygusuyla baş etmeyi öğreniyorsunuz. O da zamanla gelen bir şey oluyor. Yani kaybetmek güzel bir duygu, sizi daha iyisi için kamçılıyor.

“HALİS BENİ HEP ŞAŞIRTIYOR VE ONUNLA HEP GURUR DUYUYORUM”

■ Blaze To Win’in kazandığı Gazi Koşusu’na bir bakalım. O Gazi’de biz beraberdik sizinle. Hayatımda hiç unutmayacağım bir sahne yaşadık. Çocuklarınız da sizinleydi ve Halis’in yüzüğünü öpüp göğe selam yolladığı o hareketi… Müthiş bir an yaşamıştık. Neler hissetmiştiniz o gün?

Özdemir (Begüm Atman Karataş ve Halis Karataş’ın oğlu) o gün ağladı. Çok da küçüktü, ona rağmen ağladı. Halis çok düzgün bir insan. Ben Halis ile hep gurur duyuyorum ve yaptığı şeylerle beni hep şaşırtıyor. Çok iyi bir baba, çok iyi bir eş, iyi bir adam Halis. O yaptığını hepimiz anladık. Halis’ten bekliyordum ama yine beni şaşırtıyor diye düşündüm o an. Çok müthiş bir hareketti. Halis “O gün yarışta öyle bir yol açıldı ki. O yolun açılacağını ummuyordum. Begüm açtı herhalde…” diyor. O inanç duygusu var ya, işte o çok önemli. O zaferi de Begüm’e armağan etti Halis.

Hemcinslerinize atçılığı tavsiye ediyor musunuz? Ya da yakın arkadaşlarınızı atçılığa davet ediyor musunuz?

Ediyorum, atçılık çok güzel bir yaşam biçimi. Birçok şeyi öğretiyor insana. Siz eve bir evcil hayvan aldığınızda onunla iletişim kurmayı öğreniyorsunuz. Kendinizden başka bir şeyi sevmeyi öğreniyorsunuz. Aynı evladınız gibi, evlat da öyle, bencilliği yok ediyor. Bencil olmama, başkalarına faydalı olma ya da bir sevgiyi paylaşabilme, bu duyguları öğretiyor atçılık insana. Kadın eli önemli. Çok daha meşakkatli, çok daha yumuşak, anaç, güzel bir el. Atçılıkta da gerekli.

Bizim İçin Şampiyon filmiyle sinema dünyasına girdikten sonra atlarınızın isimleri yavaş yavaş sinema dünyasından ve kamera isimlerinden gelmeye başladı. Mesela Jimmy Jib gibi. Devam edecek mi böyle?

Edecek galiba. Gerçekten biz bir aile olduk. Çünkü Jimmy Jib’imiz ve Directors Cut’ımız var. Hatta filmin yönetmeni Ahmet Katıksız çekim süresince atçılığı o kadar sevdi ki, film ekibinden Özkan Boz ve Hakan Cantınaz ile birlikte Directors Cut’a adını koyarak ortak oldular. Böyle gider artık herhalde. Yayıncılık enstrümanlarından başka isimler de gelebilir.

İsim çok önemli. Lalettayin isimler koymamak lazım atlara. O da bir sihir çünkü.

İlginizi Çekebilir