Babmagazine.com’a bu hafta tıp dünyasının önde gelen isimlerinden Liv Hospital Hastanesi Grup Koordinatörü Meri İstiroti konuk oldu. Yıllar yılı hayatını sağlık sektörüne adayan iş insanı ile kısa bir süre önce hizmete açılan Vadistanbul’daki yerinde özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile dikkat çeken Meri Hanım’la, hasta bakım ve tıbbı hizmetlerden sağlık sektörüne getirilen yeni boyutlara kadar pek çok şeyi konuştuk. Keyifli geçen ve iki bölüm haline yayınlayacağımız söyleşinin işte ilk bölümü…
-Meri Hanım, modern hastane işletmeciliğinin yanı sıra tıp teknolojilerini yurdumuza getirilmesinde pek çok ilklere imza atmış bir girişimci olarak o yıllarda neler yaşadınız?
Her şey 1990 yılında başladı… Benim de bu sektöre girdiğim ve tesadüfle tanıştığım, ondan sonra da 31 yıl geride bıraktığım bir süreçte pek çok şeyler yaşandı. Her şeyden önce hastane işletmeciliğinin bir meslek olduğunun idrak etmesi toplumun epey bir zamanını aldı. 1990’lar… O zaman International Hospital, örnek bir hastaneydi. Bütüncül hizmet veriyor olması çok özeldi. Çok şey öğrendik, oradan pek çok yönetici sektöre dağılarak benzer modellerle sağlık işletmeciliğini profesyonelleştirdi.
En büyük olay; bir kadın olarak bu işi yaparken etrafımdaki insanların “Halkla ilişkiler yapıyorsun hastanede” demesiydi. Ben ise “Hayır, hastane işletmesi yapıyorum” diyordum, en ağırıma giden cümle o oluyordu açıkçası. Çok yadırgandı. Çünkü hekim olmayan birinin bir sağlık işletmeciliği yapması çok alışılagelmiş bir şey değildi. Öncelikle onu oturttuk, modern hastane işletmesi büyük yatırımlar gerektirdiği için bu büyük yatırımların da çok büyük profesyoneller tarafından yönetimi gerektiriyor.
Akabinde tıp heyecan verici bir boyutta gelişiyordu… Biz amortisman hesaplarımızı, sağlık ekonomisinde bütçelerimizi yedi yılda bir yapardık, yedi yılda bir revize ederdik. Şimdi iki yıl bile uzun geliyor. İnanılmaz bir tıp teknolojisi gelişimi var. Bilişim hızınla ilerliyor. Çok hastalık var, çok tanı var. Çok tedavi var. Aynı hastalığı ya da aynı tedaviye erişilebilecek ciddi çok kaynaklar var.
Dolayısıyla bunların Türkiyemize gelmesiyle, yaygınlaşmasıyla, farklı modellerle çalışmak isteyen hekimlere bu yolun açılmasıyla markalarla değişik mücadelelerimiz oldu. Bunlardan bir tanesi de, International Hospital’a yeni bir cihaz getirmiştik, o dönem büyük bir olay olmuştu. Şimdi neredeyse o cihaz emar sayısına yaklaştı. Rahatlıkla diyebiliriz robotik cerrahi ilk kullanılan grubun içinde oldu.
Sağlık hizmetlerinde pazarlama Sağlık Bakanlığı’nın mevzuatına göre yasak olmasına rağmen bizim görevimiz bir kere hastanın bilinçlenmesini sağlamak, toplumun, tüketicinin bilinçlenmesini sağlamak. Bunu bir bilinçlendirme tadında bırakıyorsunuz, gerçekten de amacınıza ulaşıyorsunuz…
Tabii burada bilinçlenmeyi ikiye ayırıyoruz; alt yapı ve teknolojinizi sağlıkla ilgili neler yapılacağını, seçimlerinin neler olabileceğini anlatmak, bir de hekimler tarafından yapılanların en iyi şekilde sunulmasını sağlamak.
-Ülkemizde sağlık alanında önemli bir marka yaratırken epey mücadele verildi, bize o yılları anlatır mısınız? Ve bundan sonraki hedefleriniz neler olacak?
Özel sağlık sektöründe çok büyük gelişmeler oldu. 1990 ile 2000’li yıllar arasında bir defa özel hastanelerde bir profesyolleşme süreci oldu. 2000’li yıllardan sonra zincir hastaneler hayatımıza girdi.
Yabancı yatırımcılar özellikle hastanelerin, markalaşmış şubeleşmiş hastanelerin networklerin yatırımcısı oldular. Bunlarla başka bir şirket gibi başka sorumluluklarımız oldu. Yani sorumluluğumuz, biz hastane işletmecisi olarak ortadayız. Hekimlere yani misafirimiz olarak gördüğümüz hekimlere ve sağlığı için bize gelen misafirlere yönelik bir işlem yaparken bir yandan da yatırımcılara çalışıyoruz. Yabancı yatırımcılarınız varsa, fonlar varsa, yönetici olarak başka sorumluluklarınız oluyor.
Hem finansal sorumluluklarınız, hem tıbbi, hem marka, hem etik değerler ilgili farklı sorumluluklarla 2010’dan sonra bilinirlik arttı. Türkiye’de şu anda Turquality markası haline gelen üç tane marka oldu topu topu. O yüzden onların iki tanesinde de aktif çalışmaktan gurur duyuyorum. Acıbadem’in yurt dışına açılan bir penceresi olarak çok çalışmalar yapmıştık. Liv’de aynı şekilde oradaki deneyimin daha da hızlandırılmışı olarak yaptık, o yüzden bir ülkenin markası haline gelmek çok farklı. O gün kurumumuza gelen baktığınız hasta kadar kurumsal sorumluluklar da getiriyor. O yüzden çok eleman yetiştirmeniz gerekiyor. Çok önemli sahada aynı perspektiften bakabilmek için birtakım, çalışma sistematiği oluşturmak lazım. Bunu güncellemeye çalışıyoruz. Önemli olan kişiye bağlı gitmeyen işler oluşturmak, kurduğum yürütme kuralları, icra kuralları, iş ortaklarımız gibi sivil toplum kuruluşları hep bir sabitleme belirlersek… İletişime çok açık bir sistem, dijitalden çok yararlanan bir sistem, onun için hem yenilikleri için içine katmaya çalışıyoruz hem de yeni yönetici adayları yetiştirmeye çalışıyoruz. Yeni hekimleri aramıza katmaya çalışıyoruz. Bir yandan da İstinye Üniversitesi’nin hayatımıza girmesiyle onların diğer fakültelerinde ürettikleri yapay zeka yazılımlarını şimdi kanser merkezimizde kullanmaya başladık. Diğer bölümler üzerine hızlı bir çalışma temposu içindeyiz.
Çeşitli branşlarda denemeler yapılıyor. Üniversitemizin bize kazandırdığı yazılım desteği var. Yazılım sadece bir hastane yazılım desteği olarak değil de hastaya fayda sağlayabilecek konular bir yanda da kendi dünyamızdaki hekimlerin beklentilerinin karşılamaya çalışıyoruz.
-Dur durak nedir bilmiyorsunuz… Sağlık konusundan sonra şimdi de eğitim konusuna kolları sıvamayı düşünüyor musunuz?
Zaten iş bir paçası haline geldik İstinye Üniversitemiz ile… Ben şahsım adına birçok üniversitede sağlık yönetiminin işletme fakültelerinin hep konuk hocası olarak ders verdim. Mesleğin gelişmesi ile pek çok şey hazırladık. Yine Liv’de 2014-2015 yılları arasında geleceğin sağlık yöneticilerini yarışmaları düzenledik. Ülkemizin sağlık alanındaki değerli hocalarını jüri yaptık. Hep birlikte bizim hastaneler birliğimizde ilk üç projeyi yapan kişileri ödüllendirdik.
Dolayısıyla hem mesleğin yönetim tarafının gelişmesi için uğraşıyoruz hem de iç kadrolarımızın becerilerini artırmaya çalışıyoruz. Tabii her hastanenin yapış şekli var. Burada süreçleri değiştirerek hep inovaktif olmaya çalışıyoruz. Ya da geçtiğimiz günlerde kronik hasta destek programını çıkardık. Bu yatırım değil, bu hayatında diyabet, kanser, romotolojik hastalıklar gibi ömür boyu birlikte yaşamayı kabullenmek gereken rahatsızlıkların fiziksel mücadelesini verirken psikolojik mücadelesini veren bir ekip de kuruldu. Hem psikiyatri, hem psikoloji hem de kronik hasta destek uzmanı yurt dışında sertifikasyonunu almış arkadaşlarımız aramıza katılarak bu programları yapıyor. Dolayısıyla biz insanların değişen ihtiyaçlarını hastalık bazlı takımlar kurarak hastaya en iyi çözümü üretmeye çalışıyoruz.